Mor cepkeni sadece bir giysi olarak değil, kadın haklarını savunan bir zırh olarak ifade edebiliriz esasında.
Aynı zamanda toplumun zulme karşı birliği, kamu vicdanının vücut bulmuş hali ve bir nevi kültürel koruma kalkanı olarak da tanımlayabiliriz.
Evli bir kadının bu cepkeni giyip meydana çıkması ölüm gibi bir şey olarak kabul edilirmiş…
Özellikle 1800’lü yıllarda Muğla, Antalya, Mersin ve Toros bölgelerinde yaşayan Yörük kadınlarına ait bu gelenek üzerinde söylenecek çok şey var.
Anadolu’da, kızlar için hazırlanan her çeyiz parçası, sözsüz bir edebiyat gibidir aslında… Yazma oyalarının şekilleri, kadının farklı ruh hallerini anlatır.
Kendi eli ile dokuduğu kilimlerin nakışları bir nevi o kadının sessiz haykırışıdır…
Mücadeleci yapısına rağmen, naiftir Anadolu kadını. Giysileri ile, başındaki oyalı yazma ile, dokuduğu kilim ile döker içini.
Edep, terbiye, gelenek diyebiliriz belki fakat bir taraftan da tarifsiz bir suskunluk çağı aslında …
Yörük kültürüne ait olan bu simge,onlar için kadın haklarının korunmasında nesilden nesile aktarılan bir gelenek esasında.
Unutulmaya yüz tutmuş fakat bir taraftan da kadının yaşam hakkına saygıyı ifade eden bir gelenek bu.
Yörük kadınları, kızlarının çeyizine ilk önce MOR CEPKEN hazırlarlarmış. Yörük anası, kızının çeyizine o mor cepkeni işlerken, “İNŞALLAH GİYMEK ZORUNDA KALMAZSIN” diye dualar edermiş.
Gelin kızın da yüreği titrer, mor cepkeni zor gününde sığınağı, kendisini ifade edecek güvencesi olarak görürmüş.
Kocası tarafından, aldatılan, şiddete uğrayan, evliliğinin tüm ağırlığını yüreğinde hisseden ve evliliğini bitirme kararı alan kadın, sandığını açar
ve o mor cepkeni giyip, herkesin kendisini göreceği bir yere oturup, susarmış.
Sadece susarmış…
Bir kadın mor cepkeni giyerse akan sular dururmuş. Tüm kadınlar ellerindeki işi bırakıp, o kadını koruma altına alırlarmış.
Yün eğireni de, inek sağanı da, ayran çırpanı da, halı dokuyanı da ,çapa yapanı da işini hemen o anda bırakıp, can havliyle o kadının çevresinde demirden bir kalkan oluverirlermiş.
Mor cepkeni giyen kadının etrafını, yaşlı kadınlar sarıp, sarmalar ve bir daha onu koca evine göndermezlermiş. Bu andan itibaren artık kocası da yaklaşamazmış o kadına.
O cepken ,kadının “Kocamı artık sevmiyorum, bana eziyet ediyor, boşanmak istiyorum, bana yardım edin” çığlığının ifadesiymiş aslında…
Ve o cepken “BU ADAMDAN KOCA OLMAZ “demenin ilanıymış.
Kadın, kendi iradesi ile mor cepkeni giyip, kocasını boşamış olurmuş. Ve en önemlisi, kadının boşadığı adam,bir daha sokağa çıkamaz,kahveye gidemez ve kimsenin yüzüne bakamaz olurmuş.Belki de en mühimi bir daha asla evlenemezmiş. Çünkü, obada kimse ona itibar etmediğinden dışlanmış bir şekilde yaşarmış.
Toplumsal adaletin gücüne bakar mısınız? En azından böylece, bir daha başka bir kadının kalbini, yerle yeksan etmesinin önüne geçilmiş oluyor.
Bu sebeple erkekler, kadınlarına mor cepken giydirecek duruma sebebiyet vermemek için, çok saygı duyarlarmış.
Ne muhteşem bir kolektif bilinç hali değil mi? Belki de yaşadığımız bu günlerde, her gün bir kadın öldürülüp, şiddete uğrarken, bizim beceremediğimiz adaleti, o dönemde, toplumsal ahlak bilinciyle atalarımız ne güzel becermişler.
MOR ÇATI SIĞINMA EVİ, işte bu yüzden mor rengini seçmiş. Çünkü mor, baş kaldıran, acılara DUR diyen kadınların rengi.
Kadına yönelik şiddetin her geçen gün hızla arttığı ve buna rağmen ağırlaştırılmayan ya da “hafifletici sebepler” ibaresi altında indirilen cezaları konuştuğumuz bu günlerde üzerinde tekrar takrar düşünülmesi gereken bir gelenek olduğu kanaatindeyim.
Kadını yirmibeş yerinden bıçaklayan bir kocanın ,kıravat taktı diye “İyi hal “den salıverilmesini sorguladığımız bu günlerde, o sağlam kolektif bilinci tekrar masaya yatırmamız gerektiği düşüncesindeyim.
Kültürümüzde var olana yeniden sahip çıkmak ya da o kadim kültürü yeniden okumak belki de çoğumuz için bir farkındalık yaratacaktır.
İstanbul Sözleşmesinden çekildiğimizi düşününce, aslında MOR CEPKEN kültürünün de “KADININ BEYANI ESASTIR” düsturuyla hareket ettiği apaçık ortadadır.
Bu kültür her ne kadar kaybolmuş olsa da ne yazık ki sırtında mor cepkeniyle aramızda dolaşan binlerce kadın var ve yine ne yazık ki bizler onların sessiz çığlıklarını duymuyoruz.
Yürürlükteki yasalar,uygulanan sistem ve ne de yitirdiğimiz bilinç onlara sahip çıkmıyor fakat biz kadınlar onlar için harekete geçmemiz ve sonuna kadar kızkardeş birliği ile mücadele etmemiz gerektiğini çok iyi biliyoruz.
Dilerim, tüm kadınlara umutla ve neşe ile mor renkli elbiseler giymek nasip olsun.
O zaman sözü şöyle bitirmek istiyorum.
Artık o mor cepkenlere ihtiyacımız yok. Bizi yaşatacak olan kız kardeş birliğidir, direniştir, tek yürek olma halidir.
İşte öyle olduğumuzda o mor cepkenler de çeyiz sandığının en dibinde naftalin kokusuyla öylece kalakalırlar…