Bir Erguvanlar vardı
Pembe mi desem, deli mi desem
Bu ümit olmasa içimde
Buralarda bir gün beklemem” der Necati Cumalı…
Bu sıralar, İstanbul’ da Erguvan zamanı…
Beşiktaş ‘tan Yeniköy’ e kadar muhteşem bir manzara var İstanbul ‘da.
Hele ki Rumeli Hisarının sağında ve solunda en görkemli halini seyredebilirsiniz.
Erguvan ağacı yapraklanmadan önce çiçek açan ender ağaçlardandır. Nisan sonu ile Mayıs ayı başlarında açarak, “Baharın müjdecisi” görevini layıkıyla yerine getirir her sene.
Renkler, insanlık tarihinde her zaman belirleyici bir yere sahiptir. Erguvan, Roma ve Bizans’ın önemli simgelerindendir.
Erguvan moru, Bizans krallarının kıyafetlerinde kullanılan bir renktir. Doğal yollarla üretilen en zor renk olduğu için, bir zenginlik ve güç belirtisi olarak kabul edilirdi.
İmparator dışında hiç kimse mor pelerin takamazdı.
Günümüz Hristiyan kardinallerinin giydiği cübbe de erguvan rengindedir.
Bazı Hristiyan inanışlarına göre de, İsa’ya ihanet eden havarisi Yahuda kendini bu ağaca asmıştır.
Efsaneye göre, önceleri beyaz açan ağaç, bu olaydan sonra utançtan kırmızıya dönüşmüştür. (Tabii buna inanmak size kalmış.)
İşte bu yüzden batı dillerinde Erguvan ağacı, Yahuda ağacı anlamına gelen “Judas Tree” şeklinde isimlendirilir.
Pagan dönemde ise Şamanların hastalıktan korunmak ve kötü ruhları def etmek için Erguvanları kullandıklarına dair kayıtlara rastlanmıştır.
Bu kadar kadim bir geçmişi olan bu güzel ağaca, İstanbul şairleri de kayıtsız kalmamıştır malumunuz…
Mesela Ahmet Hamdi Tanpınar şöyle demiştir.
“Gülden sonra bayramı yapılacak bir çiçek varsa o da Erguvan dır.”
Ziya Osman SABA’yı da şöyle etkilemiş Erguvan.
“Artık yaşamak için düşünceli yürürken
Bir yol dönemecinde çıkacak önümüze beyaz dallarla bahar
Hatırlatacak bize şen çocukluğumuzu
Erguvanlı bir bahçe, mor salkımlı bir duvar”
Galiba en güzel Erguvan şiirini, çok sevdiğim şair Ahmet TELLİ yazmış.
“Bir rüzgar esse ellerin fesleğen kokuyor
Kırlangıçlar konuyor alnına akşam üstleri
Bu yüzden bir kanat sesiyim yamaçlarda
Üzgün bir Erguvan ağacıyla konuşuyorum
Ayrılığın zorlaştığı yerdeyim ve dalgınlığım bir mülteci hüznüne dönüyor artık bu kentte… ”
Tam da bu aralar, güzel kadın İstanbul, boğazın iki yakasında zarif omuzlarına mor ipek şalını atmışken bu muhteşem seyri kaçırmayın derim…
Erguvanlar hala açarken ve yaşamak her şeye rağmen çok güzelken, YAZ’ı karşılamak için bundan daha güzel bir sebep olabilir mi ki?
Kimbilir belki seyri sefa ederken bir iki mısra da siz yazarsınız, belli mi olur?
O zaman şimdiden iyi seyirler ve İYİ YAZLAR diliyorum…