Türkiye’nin doğal güzellikleri ve kültürel mirası, dünyada eşine az rastlanır bir zenginlik sunuyor. Ancak bu zenginliğin korunması gerektiğini her fırsatta dile getiren yetkililer, bazen aldıkları kararlarla doğaya ve tarihe ihanet ediyor. Son günlerde Toroslar’ın eteklerinde, Ormana köyünde yaşananlar tam da bu çelişkinin en güncel örneği.
Ekoturizmin Altın Köyü: Ormana
Ekoturizm, yalnızca doğayı koruyarak yapılan bir turizm modeli değil, aynı zamanda yerel halkın kalkınmasını ve kültürel mirasın yaşatılmasını sağlayan bir anlayış. İşte tam da bu yüzden Ormana, Türkiye’nin en başarılı ekoturizm örneklerinden biri olarak biliniyor. Dünyanın dört bir yanından gelen turistler, köyün tarihi düğmeli evlerinde konaklayarak doğayla iç içe bir deneyim yaşıyor. Ancak bu sürdürülebilir turizm modeli, yerel yönetimlerin yanlış kararları nedeniyle tehdit altında.

İbradı Belediyesi’nin aldığı yıkım kararları, bölgenin doğa dostu turizm potansiyelini yok etme tehlikesi taşıyor. Peki, bu kararlar neden alındı? Tarihi miras korunmak yerine neden yıkıma mahkûm ediliyor?
Sürdürülebilirlik mi, Rant mı?
Ormana’daki düğmeli evler, yalnızca turistik bir değer taşımıyor, aynı zamanda doğayla uyumlu ve çevreye zarar vermeyen bir mimari anlayışın ürünü. Yüzyıllardır varlığını sürdüren bu evlerin korunması gerekirken, hatalı imar planları nedeniyle yıkıma mahkûm edilmesi büyük soru işaretleri yaratıyor.
Tarihi mirası korumak yerine neden yok etmek tercih ediliyor?
Ekoturizm, büyük ölçekli beton projelere mi feda ediliyor?
Yerel halkın ekonomik katkısı neden göz ardı ediliyor?
Bu soruların cevabı belirsiz. Ancak kesin olan bir şey var: Eğer bu yanlış kararlar düzeltilmezse, doğayla uyumlu turizm modeli de kaybedilecek.
Yerel Kalkınmayı Yok Sayan Bir Anlayış
Ekoturizm, yalnızca turistlerin doğayla baş başa kalmasını sağlamaz; aynı zamanda yerel halkın ekonomik refahını da artırır. Ormana’daki oteller, restoranlar, el sanatları ve yerel üretim, köyün ekonomisini ayakta tutan unsurlar arasında. Ancak düğmeli evlerin yıkılmasıyla birlikte bu işletmeler kapanma noktasına gelecek, yerel halk göç etmek zorunda kalacak. Böylece Ormana da büyük kentlerin betonlaşmış kaderini paylaşan bir yer haline dönüşecek.
Türkiye’nin gerçekten çevreye duyarlı bir turizm politikası izlemek gibi bir hedefi varsa, Ormana gibi köylerin yaşatılması için çaba göstermesi gerekiyor. Yerel yönetimler, günü kurtarmak yerine sürdürülebilir çözümler üretmeli. Tarihi yapıları yıkmak yerine restore etmek, kültürel mirası koruyacak imar planlarını yeniden düzenlemek zorundalar.
Belediye Başkanı Neden İş Birliği Yapmıyor?
İbradı Belediye Başkanı Hatice Sekmen, ilçedeki bazı düğmeli evlerin yıkılacağı iddialarının gerçeği yansıtmadığını belirtiyor. Sekmen’e göre, tartışmalara konu olan yapı, tarihi bir düğmeli ev değil, 2011 sonrası inşa edilmiş bir bina ve sit alanında bulunduğu için yıkım kararı alınmış. Ancak sürecin yönetiliş biçimi ve bilgilendirme eksikliği, kamuoyunda büyük bir tepkiye neden oldu.
Dahası, Belediye Başkanı’nın aynı zamanda bir turizm işletmecisi olması da süreci daha karmaşık hale getiriyor. Kendi işletmesini yöneten bir başkanın, diğer turizm işletmecileriyle neden çatışma içinde olduğu sorgulanmalı. Yerel yönetimlerin temel görevi, halkın ve işletmelerin çıkarlarını gözeterek ortak bir çözüm üretmek değil mi?
Ormana’nın Geleceğini İnşa mı Edeceğiz, Yok mu Edeceğiz?
Ormana’da yaşananlar sadece bir köyün meselesi değil. Bu olay, Türkiye’nin ekoturizm politikalarının geleceğini belirleyecek kritik bir sınav. Eğer yerel yönetimler bu hatadan geri dönmezse, yalnızca Ormana değil, diğer ekoturizm bölgeleri de benzer tehditlerle karşı karşıya kalacak.
Doğa ve kültürel miras, gelecek nesillere bırakabileceğimiz en değerli hazineler. Bugün alınan yanlış kararlar, yarın geri döndürülemez kayıplara yol açabilir. Yetkililer bu sorumluluğun bilinciyle hareket etmeli ve Ormana’nın geleceğini yok etmek yerine onu korumanın yollarını aramalıdır.
Çünkü tarih susarsa, doğa da susar. Ve bu suskunluk, asla hayra alamet olmaz.