Türk devrim tarihinin “unutulan adamı”ı Mithat Paşa ile ilgili iki haftadır sürdürdüğüm tartışmayı bu haftaki yazımla bitiriyorum. Umarım bu yazılar, Mithat Paşa’nın tarihteki yeri ve önemi çerçevesinde gerçek anlamıyla tartışılmasına vesile olur.
Gerçekten de, içinde bulunduğumuz coğrafyanın tarihsel, toplumsal, siyasal, iktisadi kırılma ve çatışma noktalarını anlayabilmek, ilerleme potansiyellerini harekete geçirebilmek açısından Mithat Paşa kişiliğini gerçek bir zihinsel berraklık içerisinde enine boyuna ele almak ve çözümlemek gerekmektedir.
Hemen ekleyeyim bana kalırsa bu yapıldığında Atatürk’ün iktisadi hedeflerini de daha iyi anlamak mümkün olacaktır.
Atatürk’ün Mithat Paşa ile önemli bir zihinsel bağının ve her iki şahsiyetin devrimciliklerinde de çok ciddi yöntemsel benzerliklerin olduğunu düşünüyorum.
Mithat Paşa, genel tarih bilgisi çerçevesinde 1876 Anayasası’nın mimarlarından olan ve sadrazamlıktan Danıştay üyeliğine, Adalet Bakanlığı’na kadar merkezi iktidarın önemli devlet görevlerinde bulunmuş olan bir tarihsel kişilik olarak bilinir.
Biraz daha özel tarihsel tartışmalarda padişah Abdülaziz’i öldürttüğü iddiasıyla İkinci Abdülhamid’in Yıldız Mahkemesi’nde yargılanan ve nihayetinde varlığına son verilen Mithat Paşa’dan bahsedilir.
Mithat Paşa’nın anayasacılığı, Türkiye’nin siyasal modernleşme çizgisinde yer alan Jöntürkler’den İttihatçılara, Kuvvacılara kadar bütün devrimci kuşağında ciddi bir “demokratik iz” bırakmıştır.
Elbette Gazi Mustafa Kemal Atatürk de,1870’li yıllarda saltanatın mutlak iktidarına cesurca karşı koyan ve hatta cumhuriyet fikri ile anılan, bu yüzden azledilen, yargılanan, mahkûm edilen, sürgüne gönderilen ve öldürülen Mithat Paşa’nın yurtsever demokrat, kararlı, güçlü tavrından, siyasal modernleşmeci, devrimci düşünce yapısından bütün Jöntürk kuşağı gibi etkilenmiştir.
Ancak bana kalırsa, Mithat Paşa’nın Atatürk’ü etkilediği başka bir yönü vardır ki, bu etkinin üzerinde yeterince durulduğunu düşünmüyorum.
Mithat Paşa’nın neredeyse bütün Doğu Balkan coğrafyasını (ağırlıklı olarak bugünkü Bulgaristan’ı) kapsayan Tuna valiliği; Musul’u, Basra’yı içine alan Bağdat valiliği; Şam’ı, Beyrut’u, Lazkiye’yi de içine alan Suriye valiliği ve o zaman Aydın vilayeti olarak anılan (çok kısa süren) İzmir valiliği sırasında sergilediği yönetim anlayışı dönemin koşullarında öyle özgünlükler ve yenilikler taşır ki, bugün “kamu yönetimi”, “kalkınma iktisadı”, “yerel yönetimler” alanlarında ders olarak özellikle anlatılmalıdır.
Mithat Paşa, bu coğrafyada uygulamaya geçirdiği iktisadi modernleşme, yerel-kırsal kalkınma ve halk katılımı uygulamaları ile geri kalmış coğrafyaların adeta birkaç sene içerisinde çağı yakalamasına yol açmıştır.
Neler yapmamıştır ki; bunları anlatmak bu yazının sınırlarını çok aşar.
Modern yerel yönetim, kalkınma, kentleşme ve kalkınmaya yönelik eğitim politikalarını yöneticisi olduğu vilayetlerde daha 1860’lı yıllarda uygulamaya geçirmiştir.
Uyguladığı yerel dinamiklere dayalı yönetim anlayışıyla kısa sürede çok hızlı bir kalkınma gerçekleştirilmiştir.
Kooperatifçilik; bankacılık; kentsel altyapı projeleri; vilayeti ülke ile bütünleştirmek ve ticareti gerçekleştirmek üzere yapılan karayolları, demiryolları, deniz, nehir yolları ağları; yerli sanayi yatırımları; hatta Irak’ta petrol rafinerisi kurma girişimleri; yoksul, yetim çocuklar için ıslahhaneler; modern eğitim kurumları; tarımsal sulama projeleri… Burada sayamadığımız daha nice yenilikler.
Mithat Paşa’nın hiçbir kredi-borç ilişkisine girmeden, tamamen halkının kolektif enerji gücüyle, yerel dinamiklerle, üstelik bütün engellemelere rağmen kısa sürede gerçekleştirdiği bu iktisadi-sosyal reformlar, çalışmaların Atatürk’ün kalkınma politikalarına etkisi olduğu kesindir.
Özellikle Cumhuriyet’in ilk yıllarında Atatürk’ün bizzat içinde yer alarak öncülük yaptığı kooperatifçilik, tarımsal girişimcilikler, milli bankacılık ve milli iktisat politikaları, kırsal kalkınma ve toprak reformu çalışmaları, Anadolu kırsalından başlayan sanayileşme hamleleri ve hatta daha sonra geliştirilen Köy Enstitüleri modeli Mithat Paşa ekolüyle ciddi benzerlikler taşımaktadır.
Kısa süren bir İzmir deneyimi dışında Anadolu ile buluşamayan (bu gerçekleşebilseydi nasıl bir etki bırakırdı acaba?), daha çok Anadolu toprakları dışında görev yapan Mithat Paşa, valisi olduğu bölgelerde büyük izler bırakırken, onun fikirlerinin taşıyıcı olan yurtsever yöneticilerin öncülüğünde gerçekleşen Cumhuriyet-Anadolu kalkınmasının da elbette ilham kaynağı olmuştur.
Bu yüzden Anadolu’nun, Balkanların ve Ortadoğu’nun kalkınma tarihinde Mithat Paşa ruhunu derinden hissetmek mümkündür.
Ancak ne yazık ki, Mithat Paşa’nın devrimci yönetim ve kalkınma uygulamaları, en çok ihtiyaç duyulduğu Ortadoğu’da uzun süreli olamadı, saray dairesinde konuşlanmış entrika şebekesi ona da kumpas kurduğu için Paşa her seferinde buralarda yönetimden uzaklaştırıldı.
Onun bıraktığı izleri takip eden-Türkiye’de olduğu gibi- devrimci, cumhuriyetçi yurtsever bir yönetim kadrosu da oluşamadığı için Suriye-Irak-Lübnan-Filistin coğrafyasının mazlum halkları emperyalist-sömürgeci bir sarmalın içerisinde, diktatörlük, az gelişmişlik ve gericilik kısır döngüsüyle yaşayıp gidiyor.
Cevabını çok iyi bildiğim soruyu yine soruyorum; Mithat Paşa kalkınmacılığı Ortadoğu’da devam ettirilebilseydi eğer, bu talihsiz coğrafyanın makus talihi değişir miydi acaba?
Beyrut’un işlek yerlerinden biri olan “Mithatpaşa Caddesi”ndeki kahvelerde nargile tüttürülürken bu hiç tartışıldı mı acaba?