Eski Roma döneminde nazarı ve olumsuz enerjiyi uzaklaştırmak için genellikle evlerin girişinde kullanılan bir mozaikten bahsetmek istiyorum sizlere.
1930’lu yıllarda Antakya’da sürdürülen kazılarda Roma dönemine ait bir villanın girişinde bulunan bu mozaik daha sonraki çalışmalarda bir çok evin girişinde bulunmuştur.
Mozaik üzerindeki kemgöz; yılan, akrep, kırkayak, panter ile bir köpeğin saldırısına uğramış olarak resmedilmiştir.
HATAY Arkeoloji Müzesinde sergilenen bu mozaik “Benim için ne diliyorsan ben de senin için aynısını diliyorum” mesajını vererek, esasında kötülüklerden arınmayı ve birbirimize iyi dileklerde bulunmayı hatırlatmaktadır.
SANA DA anlamına gelen Grek kökenli KAICY kelimesi, iyi dileklerde bulunanlara iyi niyetle bakılacağı, kem gözle bakanlara ise aynı şekilde karşılık verileceğini ifade etmektedir.
Nazar boncuğunun atası olarak kabul edilen bu mozaik, kötü enerjiyi uzak tutmayı ve olumlu bir atmosfer yaratmayı simgeliyor.
“Sen ne dilersen sana da aynısını dilerim” felsefesi bir yandan da misafirperverlik, iyi niyet ve pozitif enerjinin zarif bir yansıması olarak da vücut buluyor sanki…
Nazardan korunmanın yolları tarih boyunca aranmış ve farklı inanışlar geliştirilmiştir.
İlk örneği Şamanlarda görülen göz boncuğu, dünyaya açılan penceremiz olan göz formuna dayanır.
Bu nazarlık kem gözlerin dikkatini üzerine çekerek, kişilerin veya değer verilen şeylerin korunduğuna inanılırdı.
Antik Roma ve Mısır ‘da, Helen medeniyetlerinde, Müslüman,Hristiyan, Yahudi, Budist ve Hindu toplumlarında da görülen bu inanış günümüze kadar varlığını korumayı başarmıştır.
Aradan geçen onca zamana rağmen ki milattan sonra 2.yüzyıla tarihlenir, kemgöz inanışında hiç bir değişiklik olmamıştır.
Gözün, insana kötü enerji sebebiyle olumsuz haller yaşattığına dair inanış hala geçerliliğini koruyor.
Her ne kadar bilimsel bir temeli olmayan batıl bir inanış olarak kabul edilse de tüm toplumları etkilemiş bir olgudur.
Yakın zamanda Kuantum fiziği ile ilişkilendirilen nazar inanışı yeni kapılar aralıyor sanki.
Düşüncenin bir enerji olduğunu, bu prensibe dayanarak beyin dalgalarını okuyabilen makine ve yazılımların felçli hastalar için kullanıldığı gerçeğini ortaya koyuyor.
Enerjinin etkiye neden olduğu görüşünden yola çıkılırsa nazarın ileride modern tıbbın kabul edebileceği bir kavram olacağı yönünde bir çok araştırmacının öngörüsü mevcut.
Gün içinde aklımızdan öylesine geçen, uzak ya da yakın bir kişiden geliveren bir haber, bir telefon sanırım bir çoğumuzun başına gelmiştir.
Bunu “Kalp kalbe karşıymış” diye dillendirsek de bir frekans, bir enerji sinyali olması hiç de yadsınacak bir durum değil.
Böylesine kadim bir inanışın büyük ihtimalle hakiki temelleri olacağı inancındayım. Hurafelere ve asılsız ritüellere meyletmeden kalbi ve dili ferah tutarak yaşamanın doğruluğuna inanıyorum.
Ağzımızdan çıkan her sözün bir büyüsü var ise, göz de verdiği enerji ile aynı etkiyi yaratabilir inancındayım.
Mevlana bu hali ne güzel ifade etmiştir.
“Sen düşünceden ibaretsin
Geriye kalan et ve kemiksin
Gül düşünür gülistan olursun
Diken düşünür dikenlik olursun” der…
Velhasıl yeter ki dilimiz latif, kalbimiz hafif ve muhabbetimiz bol olsun.
KAICY’nin hepimize yol göstermesi dileğiyle…