Güven Baykan
  1. Haberler
  2. Yazarlar
  3. Yaşam
  4. Dachau: İnsanlığın Karanlık Sayfasında Bir Yolculuk

Dachau: İnsanlığın Karanlık Sayfasında Bir Yolculuk

featured

Gece Stuttgart’tan Münih’e uzanan otobüs yolculuğumuz, yalnızca fiziksel bir mesafe katetmek değil, tarihin en karanlık köşelerine yapılan bir yüzleşme gibiydi. Münih’e vardığımızda şehir uykudaydı, ancak içimizdeki düşünceler çoktan uyanmıştı. Sabah, sıcak otel odamızdan ayrıldık ve S2 trenine binerek Dachau’ya doğru yola çıktık. Yol boyunca yemyeşil kasabaların dinginliği, içimizdeki ağırlığı daha da belirginleştiriyordu. Çünkü varacağımız yer, bu sıradan güzelliklerin ötesinde, insanlık tarihinin en karanlık izlerini taşıyordu.

Dachau tren istasyonundan sonra kısa bir otobüs yolculuğuyla toplama kampına ulaştık. Kampın girişine yaklaştıkça, çevredeki sessizlik boğucu bir hale büründü. Nazi Almanyası’nın acımasız ideolojisinin simgesi haline gelen yazı karşımıza çıktı: “Arbeit macht frei” (Çalışmak özgürleştirir). Ancak bu ifade, Dachau’da yaşananların acımasız gerçeğini gizlemek için kullanılan bir aldatmacaydı.

Kapıdan içeri adım attığımızda, dünyadaki tüm sesler kesildi. Beton zeminler, uzun barakalar, yüksek çitler ve krematoryum bacaları, burada yaşanan dehşetin sessiz tanıklarıydı. Dachau toplama kampı aynı zamanda Nazi rejiminin insanlık dışı ideolojilerini hayata geçirdiği bir laboratuvardı. Burada binlerce insan açlığa, işkenceye ve ölüme terk edilmiş, bazıları ise insanlık dışı deneylerin kurbanı olmuştu.

Mahkûmların ifadeleri, bu dehşeti tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyordu. Walter Buzengeiger’in Haziran 1934’te yaşadığı tecridi anlattığı şu sözler yankılanıyordu:

“Es war strenger Arrest, volle 8 Monate. Dunkel-Arrest. Kein Hofgang. Hartes Lager. Blankes Holz…”

(Sekiz ay boyunca ağır tecrit. Karanlıkta. Egzersiz yok. Sert bir yatak. Çıplak tahta…)

Sekiz ay boyunca karanlık bir hücrede, yalnızca çıplak bir tahtanın üzerinde yaşamaya zorlanmak… Bugün sıradan bir hak gibi gördüğümüz pek çok şey, burada yaşayanlar için ulaşılamaz hayallerdi. Dachau, fiziksel olduğu kadar ruhsal bir işkencenin de merkeziydi.

Zaman burada bir başka işkence aracıydı. Erwin Gostner’in 1938 yılında yazdığı şu sözler, bu gerçeği daha da çarpıcı hale getiriyordu:

“Vier Monate Bunker, vier Monate Dunkelhaft… Ich zähle nur jeden vierten Tag.”

(Dört ay hücrede, dört ay karanlıkta. Sadece her dört günü sayıyorum.)

Bir insan için zamanı yalnızca dört gün sonra alınacak bir sıcak yemekle ölçmek… Bu, insanlık onurunun nasıl yok edildiğini gösteren en acı örneklerden biriydi.

Krematoryum alanına vardığımızda soğuk bir rüzgâr yüzümüze çarptı. Bu alan, binlerce insanın hayatının son bulduğu yerdi. Walter Buzengeiger’in bir gece yarısı yaşadığı şu olay, kampın dehşetini bir kez daha gözler önüne seriyordu:

“Gegen zwei Uhr in der Nacht klirrt der Schlüssel… Ein Schuss fällt. Ein Leben ist ausgelöscht.”

(Gece iki sularında anahtar kapıda döner. Bir ayak sesi… Bir silah sesi yankılanır. Bir yaşam söner.)

Bir yaşam, bir anahtar sesiyle başlıyor ve bir kurşunla sona eriyordu. Bu kadar kolay mıydı? Dachau, bu soruyu tekrar tekrar sorduruyordu. Bugün sıradan bir hak gibi gördüğümüz barış ve özgürlük, burada ağır bedellerle kazanılmıştı.

Dachau yalnızca bir toplama kampı değil; geçmişin karanlık izlerini taşıyan bir uyarıdır. Burada hissedilen acı, yalnızca geçmişe ait değil, geleceğe dair bir çağrıdır. Barış ve insan hakları, sıradan bir hak değil, insanlığın en ağır bedellerle kazandığı bir mirastır.

Krematoryumun önünden ayrılırken hissettiğim acıyı tarif etmek zordu. Dachau, bir daha asla dememiz için bir hatırlatmadır. Eğer bir gün bu kampa gitme şansınız olursa, yalnızca gözlerinizi değil, kalbinizi de açık tutun. Çünkü Dachau, yalnızca geçmişi değil, gelecekte nasıl bir dünya kurmamız gerektiğini anlamamız için de var.

Tarih, insanlığın karanlık yüzüne ayna tutan sessiz bir tanıktır. Ancak o aynaya bakmak, bir sorumluluğu da beraberinde getirir. Dachau, bu sorumluluğu üstlenmemiz için bir çağrıdır. Kapısından çıkarken, yalnızca gördüklerinizi değil, hissettiklerinizi de yanınızda götürürsünüz. Çünkü Dachau, size bir daha asla demeyi öğretir; bu sözü yalnızca söylemekle yetinmemeniz, her gün barış ve insanlık için mücadele etmeniz gerektiğini haykırır.

Dachau: İnsanlığın Karanlık Sayfasında Bir Yolculuk
Yorum Yap