Sağlık alanında yapılan araştırmalar, hastalıkların kaynağını yüzde 95 gibi büyük bir oranda yüksek stres olduğunu gösteriyor. Yoğun stres, her zaman duygusal çatışmalar sonucu oluşur. Beyin yapısı gereği stres ile çalışır. Bununla birlikte herkesin hikayesine göre stres seviyesi farklılık gösterir. Korku, kaygı, endişe bu seviyenin üzerine çıktığın daya da yerinde yaşanmadığında ruh-beden-zihin bütünlüğü bozulur.
Duygular kalpten beyne giden sinyallerdir ve anıları geri çağırır. Kalbinizdeki duyguları değiştirdiğinizde düşüncelerinizde değişir.
Duygu bir bilgidir neye ihtiyacımız olduğunu gösterir. Nöropeptitler, duygularımızdan sorumlu olan kimyasallardır. Saniyenin binde birinde etkileşime girerler. Her deneyimin bir duygusu vardır. Ve beden, her zaman kayıt tutar.
Korkunun uzun süreli olduğu yerde sevgi ve şefkat eksikliği var demektir. Bütüncül sağlık alanında yapılan çalışmalarda ve benim de içinde olduğum araştırmalarda izlediğimiz vakalarda bunu çok net görüyoruz. Geçen ay Amerika’da yayınlanan bir makalede sevginin ve iyiliğin beyin MR’larında görüntülenmesinden bahsedildi. Bu tabi ki çok önemli bir adım. Öte yandan ne kadar negatif deneyim yaşansa da beyin, iyilik haline ve beden sevgi enerjisine maruz kaldığında yeniden yapılanabiliyor.
Bu alanda yapılan ve birbirini destekleyen araştırmalar gösteriyor ki ‘İnsanı dönüştüren farkındalık ve sevgidir’.
Denizcilik sektörü başta olmak üzere mental sağlık ve stress yönetimi konularında yaptığım eğitimler ve araştırmaların özünde farkındalık ve beyin-bağlantısallık alanı önemli yer tutuyor.
Gemiler ve deniz ulaştırması, dünya ticari ulaştırmasının yüzde 90’ını yapması nedeniyle dünya ekonomisinde hayati bir role sahip.
Bu şu demek: Deniz ticareti ve gemiler olmazsa dünya ekonomisi çöker.
Denizciler, yaşam için böylesine önemli bir önemli bir role sahip. Eğitim benim için süreklilik isteyen ve yaşam boyu devam eden bir kavram. Bu sektörde var olmak isteyen her kişinin bunun bilincinde olması çok önemli. Her sistem kendi içinde adaletini yaratır.
Ülkemizde bu sektör dünyada olduğu gibi zorlu koşulların ve mental sağlık açısından yıpranmanın yoğun olduğu bir alan. Öte yandan sahada olanlar aynı zamanda zorlu hava ve yaşam koşullarını da deneyimliyorlar.
Denizcilik sektöründeki kurumlarla çalışmaya yeni başlayan avukat arkadaşım, sektörün dinamikleri ile bilgi rica etti. Ben de denizde bunu deneyimlettirmeyi teklif ettim. Hava raporuna bakarak özellikle poyrazın sertlediği zamanı seçtim. Birlikte suya indik. Boğaz dediğimiz hattı geçtikten sonra parkura giriş yaptık. Güneşin batışı kalbi huzur diye attırırken önceden tahmin ettiğim gibi hava da sertledi. Ekip arkadaşına yani bana güveni tam olduğu için dozunda bir endişe yaşıyordu. Yani yüzünü henüz korkunun ve sonra kaygının gölgesi çökmemişti. O sırada önceden gevşettiğim dirsek dediğimiz ve kürek çekmesini engelleyecek ekipman da onu iyice zorlamaya başlamıştı. Bir terslik olduğunu seziyor ama söylemiyordu. Yolculuk önce keyifle başlamış sonra bedenen, zihnen ve tabi ki kalben zorlukların yükseldiği bir hal almıştı. Günün sonunda iskeleye dönerken harika bir fotoğraf almayı da ihmal etmedim. O harika fotoğrafa gelene kadar ani değişimlerin, değişen zorlu hava koşullarının ve bozulan fiziki şartların mücadelesi verilmişti.
“Bu deneyimde yaşadıklarının çok daha zorlularını birlikte çalışacağın kişiler ya geçmişte yaşadı ya da yaşamaya devam ediyor” cümlem tabi ki en etkili ve öğretici deneyim oldu.
Deniz, en iyi öğretmendir…
Sevgiyle görüşmek dileğiyle
Pruvanız neta, rüzgar kolayınıza olsun…
MELİKE ESRA KARAYEL / İSTANBUL