GAMZE GÖKÇEN
Kadınların birçok toplumsal alanda mücadelesi olduğu gibi sanat alanında da var olma mücadelesi günümüzde devam etmektedir.
Tarih öncesi dönemde anaerkil sistem var iken , kadın figürü doğurganlığın ve yaratılışın simgesi olarak görülüyordu ancak ortaçağ dönemi ile birlikte ataerkil sistem ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu sistemle birlikte kadınlar toplum içinde geri planda kalmaya başlamışlardır.
Ortaçağ döneminde ise yaratılış simgesi erkek figürü olarak gösterilmiştir. Bu kadın figürünü kültürel ve toplumsal olarak geri tutulmasına neden olmuştur ve bu dönemsel değişim sanatı da kadın sanatçıları da tüm dünyada olumsuz olarak etkilemeye başlamıştır.
Kadın hareketleri üç ayrı dönemde ortaya çıkmıştır ve bu kadın hareketlerinden ilki 18. ve 19. ortalarına doğru kendini göstermeye başlamıştır. 1800’lü yılların ikinci yarısında kapitalizmin yükselişe geçtiği dönemde kadın sanatta arzu nesnesi haline gelmiştir ve sömürülmeye çalışılmıştır. 1857 yılında New York’ta tekstil sektöründe çalışan kadın işçilerin düşük ücretle çalıştırılıp, sömürülmesine karşı kadınlar grev gerçekleştirmiştir. Bu grev kadın hareketinin önemli başlangıçlarından biri olmuş ve bu hareketle birlikte 8 Mart dünya kadınlar günü olarak kabul edilmiş. Bu dönemde eril burjuvazinin egemen birçok kurumu temsil biçimleriyle şekillendirmiştir. İdeolojilerin inanç sistemlerinin , kimlik tanımlarının , beden politikalarının temelini oluşturmaktadır.
2. Dünya Savaşı sonrası dünyada bir demokrasi hareketi yayılmaya başlamış ve bu hareketin toplumdaki kadınların özgür şekilde siyasete girmesinde katkısı olmuş. Kadınların II. dünya savaşında gösterdiği mücadeleden sonra kadının da siyasi varlığı zorunlu olmuştur. Bu yeni sistemle birlikte birçok ülkede kadınlara oy kullanma hakkını verilmiş ve bu durum toplumda sanatçıları ve eser incelemecilerini olumlu yönde etkilemiş.
Dünya sanat tarihinde etkisi olan kadın hareketlerinden biri de 1960 kadın hakları hareketidir. Bu özgürlük hareketiyle birlikte cinsiyet, ırk gibi kavramlar yeniden sorgulanmıştır.
1960’lı yıllardan beri feminist kadın yazarlar sanat ve sanat eleştirisine ilişkin sorular sormuşlardır. Bu dönemde kadın ve erkek eşitliği erkek egemenliğinin fazla olduğu sanat tarihinin tekrardan incelenmesi gerektiğini göstermiştir.
1971 yılının önemli feminist eleştirmenlerinden Linda Nochlin tarafından yazılan ‘Neden kadın sanatçı yok’ adlı makale büyük tartışma konusu olmuştur ve bu dönemin en çığır açıcı makalesi olmuştur. Birçok ressam, fotoğrafçı ve enstalasyon sanatçısı bu makaleden yola çıkarak eserler ortaya koymuşlardır.
Nochlin’in bu makalesinden sonra enstalasyon sanatçısı Judy Chicago ‘’yemek daveti ‘’adlı enstalasyonu yapmış ve bu eser kadın hareketi için anıt niteliği taşımış. Eleştirmen makalesinde kadın sanatçıların olmayışının ekonomik, sosyolojik ve kültürel konulara bağlamıştır ve erkek sanatçıların kadınlara göre diğer haklara sahip olmamasına bağlamıştır.
1960 kadın hareketiyle birlikte Frida Kahlo gibi birçok kadın ressam ön plana çıkmaya başlamıştır. Frida Kahlo’yu diğer kadın sanatçılardan ayıran ve günümüze kadar evrensel sembol olarak taşıyan nedir diye birçok sanat eleştirmenlerinin tartışma konusu olmuştur.
Frida Kahlo sanatçı kimliğinin dışında siyasi bir duruşa sahipti ve yaşadığı birçok bireysel , toplumsal olaylar dünyanın her bir kültüründeki kadınlarla ortaktı. Aynı zamanda sanatçının siyasetteki muhalif duruşu 1960 kadın hareketinde etkisi olmuştur ve onu diğerlerinden daha fazla görünür kılmasının nedenlerinden biri olmuştur.
1960 kadın hareketi döneminde ön plana çıkmaya başlayan kadın sanatçılardan biride Margaret Keane’dir. Sanatçı büyük gözlü portreler yapmakla bilinmektedir ve yaptığı resimler eşi Walter Keane’nin imzasıyla pazarlanmıştır. Ancak 1970 yılında mahkeme yoluyla resimlerin Margaret Keane tarafından yapıldığı ispatlanmıştır.
Ne kadar tarihte kadın hareketleri etkili olsa da günümüzde kadınlara verilen haklar ülkeden ülkeye farklılık göstermektedir. İngiltere’de yapılan bir araştırmaya göre piyasada kadın sanatçıların eserleri erkek sanatçılara göre 10 kat daha düşük fiyata satılmaktadır ve galerilerde erkek sanatçılar yüzde 68 temsil oranına sahipken, kadın sanatçılar yüzde 32 oranla temsil hakkına sahiptir. Ancak Venedik’te yapılan Bienal’de kadın sanatçıların eserleri daha fazla sergilenmiştir. Koleksiyonerler de bunu fark etmeye başlamıştır. Kadın sanatçıların işlerinin fiyatları çok daha düşük bir tabandan başlasa da şu anda erkekler tarafından yapılan sanat eserlerine göre %29 daha hızlı artmaktadır. New York’taki David Zwirner galerisinden Bellatrix Hubert’in dediği gibi: “Şu anda en çok ilgilendiğimiz sanatçılara bakıyorum, en iyi ve en ilginç sanatı yapanlar ağırlıklı olarak kadınlardır.”
Ortaçağ döneminden itibaren kadınlar birçok konuda olduğu gibi sanattaki mücadelesini göstermiştir ve kadın sanatçıların değeri her ülkeye göre değişim gösterse de evrimleşen sosyo – politik süreçle birlikte dünyada kadın sanatçılar galeri piyasasında daha fazla görünür olmaktadır ve temsiliyeti artmaktadır