1. Haberler
  2. Gündem
  3. İmamoğlu “turp” konusunda isim verdi: “Korkmuyorum, milletime güveniyorum”

İmamoğlu “turp” konusunda isim verdi: “Korkmuyorum, milletime güveniyorum”

İBB Başkanı'nından sert açıklamalar geldi.

featured

Türkiye Belediyeler Birliği (TBB) ve İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Turpun Büyüğü” başlıklı basın toplantısı düzenledi. İmamoğlu, İBB’nin Saraçhane’deki ana yerleşkesinde düzenlediği basın toplantısında, kamuoyunun ilk kez duyduğu önemli ve çarpıcı bilgileri, belgeleriyle birlikte paylaştı.

İmamoğlu’nun açıklamalarının tam metni şöyle oldu:

KARTALKAYA: “YETKİLERİN SAHİBİ OLMAK İÇİN YANIP
TUTUŞANLARIN, İŞ SORUMLULUK ALMAYA GELDİĞİNDE
ADETA ADAM ASMACA OYNAMASINI KINIYORUM”

Bugünkü basın toplantımızı aslında 22 Ocak Çarşamba günü yapmayı planlamıştık. Ne yazık ki, toplantımızdan bir gün önce, ülke olarak hepimizi derin üzüntüye boğan bir facia yaşandı. Bolu Kartalkaya’da meydana gelen yangın faciasında yaşamını yitiren 78 insanımıza bir kez daha Allah’tan rahmet diliyorum. Mekanları cennet olsun. Yaralıların bir an evvel sağlıklarına kavuşması için duacıyız. Tüm milletimiz gibi, bu olayda kusuru ya da ihmali olanların cezalandırılması en büyük temennimiz. Kuşkusuz masa başında oyun kurgulamadan, vicdanlarda soru işareti yaratmadan olay açığa kavuşturulmalı. İnsanlar ailelerine ulaşma kaygısındayken, acılarını yaşarken, tüm Türkiye yastayken, ortaya yine nifakçılar çıktı. Yetkilerin sahibi olmak için yanıp tutuşanların, iş sorumluluk almaya geldiğinde adeta adam asmaca oynamasını ise kınıyorum. Bolu Belediye Başkanımız Tanju Özcan’a medya üzerinden hakaret edenleri, suçlu ilan edenleri, yine bildik oyunlarla sorumluluklardan kaçma girişimlerini kınıyorum. Tek başına gerçeklerin ortaya çıkması için çabalayan ve facia gününden beri durmaksızın çalışan Tanju Başkanımıza kolaylıklar diliyorum. Yetkileri en geniş manada eline almaya çalışan hükümet ve mevcut anlayış, sıra sorumluluk almaya gelince ortadan kayboluyor.

DEMİRTAŞ VE ÖZDAĞ: “1980 DARBESİNDEN BU YANA,
TÜRKİYE’DE İLK KEZ 2 GENEL BAŞKAN CEZAEVİNE KONDU”

Aynı günlerde bir yanda yangın faciasının acılarını yaşarken, öte yanda siyasallaştırılmış yargı eliyle Türk siyasetine şekil verilmeye çalışıldığını gördük. Zafer Partisi Genel Başkanı sayın Ümit Özdağ, her nedense İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı talimatıyla gözaltına alındı. Gözaltına alınma gerekçesinin dışında bir iddiayla da tutuklanarak cezaevine gönderildi. Siyasi parti genel başkanlarının tutuklanmasına Türkiye alışık bir ülke. Ama ne zaman? Darbe dönemlerinde. 1980 darbesinden bu yana, Türkiye’de ilk kez 2 genel başkan cezaevine kondu. Sayın Selahattin Demirtaş, 7 yılı geçen bir zamandır cezaevinde tutuluyor. O da genel başkan iken tutuklandı. Şimdi de Zafer Partisi Genel Başkanı sayın Ümit Özdağ tutuklandı. Dediğim gibi, bunlar ancak askeri darbe döneminde yaşanan olaylardı. Ülkenin durumu için bir kriter olarak bunu görebiliriz. 2025 yılında yargı eliyle genel başkanların cezaevine atılması asla kabul edilemez. Buradan hem sayın Demirtaş’a hem de sayın Özdağ’a sevgilerimi ve selamlarımı yolluyorum. Başlarına gelen bu hukuksuzluğun artık sona erdirilmesini talep ediyorum. Tabii bu talebin adresi iktidar ve Sayın Cumhurbaşkanı. Pardon aynı zamanda Ak Parti Genel Başkanı. Onlar bu çağrıları ne kadar anlar, ondan endişeliyim. Tamamen bir akıl tutulmasının yaşandığını görüyoruz.

“ÇOK ÇARPICI BİR TEZGAHI ORTAYA SERMEK İÇİN BULUŞTUK”

Bolu’daki yangın faciası esnasında, AK Parti Ankara kongresinin devam edip, 6 saat boyunca, yani kongre bitene kadar Türkiye’ye yangın faciası hakkında eksik bilgi verilmesi de tam anlamıyla bir skandaldır. Dünyanın her yerinde bunun adı skandaldır, bunun adı vicdansızlıktır. Kongrenin bitmesini saatlerce bekleyen 4 bakan, ancak siyasi şov tamamlandıktan hemen sonra, kamuoyunu facianın gerçek boyutuyla ilgili bilgilendirmiştir. Şimdi bu akıldan ülkeyi rahatlatacak, insanların huzursuzluğunu dindirecek, milli birlik ve beraberlik sağlayacak bir adım beklenebilir mi? Tek kaygıları, siyasi istikballeri. O siyasi istikbal kaygısı nedeniyle, ülkemizde tek huzurlu gün geçmiyor. AK Partili vatandaşlarımız dahil, bir avuç insan dışında, tek kişinin yüzü gülmüyor. Milletimiz çok uzun zamandır büyük bir hayat pahalılığı ile perişan durumda. Facialar, felaketler art arda geliyor. Gençlerimiz mülakatlarda eleniyor, geleceklerini yurt dışında arıyor. Çeteler yeni doğan bebeklerimizin canına kıyıyor. Kadınlarımız sokaklarda korkuyla geziyor. Çeteler etrafta cirit atıyor. Türkiye mülteci merkezi olmaya devam ediyor. Ama tüm bunlarda hükümetin kabahati yok. Sorumlular yok. Yok yok. Kendilerinde sorumluluk görmeyenler ise, siyasi rakiplerini ayak oyunlarıyla, tezgahlarla saf dışı bırakmaya çalışıyor. İşte biz de bugün çok çarpıcı bir tezgahı ortaya sermek için buluşmuş bulunuyoruz.

“BAKMAYIN AYIP OLMASIN DİYE SÖYLENEN ‘YARGI BAĞIMSIZDIR’
CÜMLELERİNE, SİYASET KÖKÜNE KADAR YARGIYA KARIŞIYOR”

31 Mart seçimlerinden, milletimizin birinci partisi olarak çıkan CHP’ye ve belediyelerine yönelik haksız hukuksuz operasyonlar hız kesmeden devam ediyor. Siz bakmayın ayıp olmasın diye söylenen ‘yargı bağımsızdır’ cümlelerine. Türkiye’de bağımsız, özerk kurum mu kaldı? Başkanı, yardımcısı Cumhurbaşkanı tarafından atanan kurum, hakimlerin, savcıların geleceğine karar vermiyor mu? Hakları da orada… Atanma kararları da oradan çıkıyor. Hal böyle olunca, belli amaçlar için atananlar yüzünden, kanundan gelen güç kişiselleştiriliyor, hedef gözetiliyor. Yani siyaset, köküne kadar yargıya karışıyor. Zulümle abat olmaya çalışanlar, belli ki bu her tarafı dökülen, gerekçeleri güldüren sebeplerle hukuksuz operasyonlarına devam edecek. Bunu ben demiyorum. Bunu Cumhurbaşkanı Erdoğan diyor. Ne diyor: ‘Turpun büyüğü heybede.’ ‘Dosyalar gizli’ denilerek şüphelilerin avukatlarına bile bilgi verilmiyor ama Cumhurbaşkanı ne olacak, ne bitecek her detaya vakıf. Ama lafa gelince yargı bağımsız. Değil mi sayın Adalet Bakanı? Bugün biz de Cumhurbaşkanı’ndan esinlenerek, basın toplantımıza bir isim koyduk. Basın toplantımızın adı: Turpun Büyüğü

“HEYBEDEN TURP NİYETİNE ÇOK ENTERESAN BİR KİŞİLİK ÇIKACAK”

Bugün heybeden turp niyetine, çok enteresan bir kişilik çıkacak. Bu kişinin adeta bir infazcıya dönüştürüldüğünü, hukuksuzlukların perdesi yapılmaya çalışıldığını, olmayan raporların nasıl iddianameye girdiğini, raporların nasıl değişime uğradığını, imzasız raporla insanların nasıl suçlandığını sizlerle ve kamuoyuyla paylaşacağım. Öyle lafla, dedikoduyla değil, belgeleriyle paylaşacağım. Heybeden çıkaracağımız ‘turpla’ ilgili Cumhurbaşkanı, ‘yargı bağımsızdır’ diye tweet atan Adalet Bakanı ne diyecek, onu da merakla bekliyor olacağım. Başlayalım… Bildiğiniz gibi, Beylikdüzü Belediye Başkanlığım sırasında, 2015 yılında yapılan bir ihale nedeniyle hakkımda dava açıldı. Bu dava, hâlen Büyükçekmece Adliyesi’nde devam ediyor. 7 yıl hapis ve siyasi yasakla yargılanıyorum. Mahkemenin, duruşma başlarken hedef koyduğu bitirme süresi 409 gündü. 11 Nisan’a ertelenen duruşma, 826. gününde karara bağlanacak mı; hep birlikte göreceğiz. Aslında yargılandığım ihale dosyası hakkında, 2020 yılında Danıştay karar verdi. Burada, belediye başkanına, yani bana ceza sorumluluğu yüklenemeyeceğini karara bağladı. Danıştay’ın bu kararının altında 5 yüksek yargıcın imzası bulunuyor. Buna rağmen bana dava açıldı. Danıştay’ın 5 yüksek yargıcının benimle ilgili görüşünü yeterli bulmayan mahkeme, konuyu bir bilirkişiye emanet etti. 3 Temmuz 2022 günü bu bilirkişi, raporunu sundu. Bu sıra dışı bilirkişi, Danıştay’ın 5 yüksek yargıcının kararını doğru bulmamıştı ve yeni yazdığı raporla, bu ihalede sorumluluğum olduğunu iddia etti. Bu ifadeler iddianameye de girdi.

“OLMAYAN RAPORLA ÜZERİME SUÇ İSNAT EDİLİYOR”

Bakın, ekranda da görebilirsiniz; bu sıra dışı bilirkişinin raporuna dayanan savcı iddianamenin 7. sayfasında ne diyor? ‘Bu bakımdan soruşturmaya konu ve suç teşkil eden eylemler olduğu tespit edilen ihale ile ilgili iç denetçi tarafından hazırlanan raporun, üst yönetici olan şüpheli Ekrem İmamoğlu’na sunulmasına rağmen, ihalenin iptali ve ilgililer hakkında suç duyurusu vesaire herhangi işlem yapmadığı tespit edilen şüphelinin cezai sorumluluğu doğacağı açıktır.’ Savcıya göre, Beylikdüzü Belediyesi’nin iç denetçisi, bu ihaleyle ilgili sorunlar tespit etmiş, rapor hazırlamış ve bana sunmuş. Ama ben gereğini yapmamışım. Bu iddia çok ciddi ve önemli. Yalnız ortada bir sorun var. Ciddi bir sorun var. Böyle bir rapor yok. Tekrar ediyorum, böyle bir rapor yok! Olmayan bir rapor bana sunulamayacağı için de sorumluluk ihmali yapmam söz konusu değil.

“OLMAYAN RAPOR, SAVCI İDDİANAMESİNE NASIL GİRİYOR?”

Peki olmayan rapor, savcı iddianamesine nasıl giriyor? İnanır mısınız bunu önce bir mülkiye müfettişi yazdı. Bugün tek bir isme odaklanacağımız için başka isim vermeye gerek yok. Bu davanın bilirkişisi de tıpkı mülkiye müfettişi gibi, iç denetçi raporu olduğunu belirtti. Avukatlarımız, böyle bir rapor olmadığını mahkemede ispat etti. Buna rağmen, yani olmayan bir rapora rağmen, mahkeme iddianameyi kabul etti. Gördüğünüz gibi bu bilirkişi, olmayan şeyleri yazacak-atıf yapacak kadar rahat bir profesyonel. Başına bir şey gelmeyeceğinden emin. Belli ki arkasında güvendiği kişiler var. Özel seçilmiş birisi. Şimdi sizlere bu bilirkişiyi takdim ediyorum. Bu sıra dışı bilirkişinin adı: S.B. Evet, heybedeki turpun adı belli oldu: S.Bey. Bu ismi aklınızda tutun. Gerçi akılda kalıcı bir yanı var zaten. S.Bey bilirkişisinin, bu davayla beraber hayatımıza özel olarak nasıl görevlendirildiğini göreceksiniz.

“BİLİRKİŞİ S. BEY İLE İLGİLİ SUÇ DUYURUSUNDA BULUNULMASINI
MAHKEMEYE İLETTİK, MAHKEME BU TALEBE CEVAP BİLE VERMEDİ”

Olmayan bir raporu varmış gibi göstererek, adli makamları yanıltmaya yönelik girişimi nedeniyle, bilirkişi S. Bey ile ilgili suç duyurusunda bulunulmasını mahkemeye ilettik. Mahkeme, bu talebe cevap bile vermedi. Diyorum ya; arkası sağlam, korunaklı yerde. Danıştay’ın 5 yüksek yargıcı yerine, bilirkişi S. Bey’e itibar edilince, mahkemeye itiraz ettik. Mahkeme, yeni bir bilirkişi grubu oluşturdu. Sayıştay denetçisi olarak görev yapmış, 3 kişilik uzman bilirkişi heyeti, konuyu inceledi. Yeni rapor, benim ve arkadaşlarımın lehine çıktı. Yani bu kez muhasebe kökenli S. Bey değil, 3 emekli Sayıştay denetçisinden oluşan, devlet ciddiyetini bilen kişiler rapor hazırladı. Bu raporun ardından mahkeme dedi ki, ‘2 rapor birbiriyle çelişiyor. O zaman bir 3. bilirkişi raporu isteyelim.’ Mahkeme yine, bu kez başka 3 Sayıştay denetçisinden bilirkişi raporu istedi.

“DANIŞTAY’IN 5 YÜKSEK YARGICI, SAYIŞTAY’DAN EMEKLİ 6
DENETÇİ BİZİ HAKLI BULDU; BİR S.S. BEY HAKLI BULAMADI”

Yeni bilirkişi raporu geldi. Rapor yine benim ve arkadaşlarımın lehine çıktı. Raporlarda ne deniyor biliyor musunuz? ‘Ekrem İmamoğlu’nun ihalede bir sorumluluğu olmadığı gibi, ihalede yanlış bir işlem yapılmamış ve kamuyu kara geçiren uygulama yapılmıştır.’ Yani Danıştay’ın 5 yüksek yargıcı, Sayıştay’dan emekli 6 denetçi bizi haklı buldu; bir S. Bey haklı bulamadı. Sanırım buraya kadar anlattıklarımla, S.B.isimli bilirkişi arkadaşın profili hakkında aklınızda bir şeyler şekillendi. Düşünsenize; adam mahkemeyi aldatacak kadar cesur, olmayan rapordan bahsedecek kadar gözü kara. Normalde böyle bir bilirkişinin ehliyeti iptal edilir, değil mi? Ama öyle olmadı. S.Bey’e bu cengaverliği nedeniyle yeni vazifeler verildi. Yani ödüllendirildi. Verilen görevler de ne tesadüf ki, hep bizimle ilgili.

“İETT HAKKINDA YÜRÜTÜLEN BİR SORUŞTURMAYA,
YİNE BİLİRKİŞİ OLARAK S.BEY ATANDI”

Varan 1’i anlattık. Şimdi Varan 2. Görüldüğü gibi, bilirkişi S.Bey’in bize karşı bariz bir art niyeti var. İspatlı, belgeli. Peki ne oldu biliyor musunuz? 2 Şubat 2024’te, İETT hakkında yürütülen bir soruşturmaya, yine bilirkişi olarak S.Bey atandı. İETT avukatları, kamu ihalelerinde yetkin olmadığı için, S.B.’nin bilirkişi olarak atanmasına itiraz etti. Savcı, yanıt vermeden 6 ay bekledi. Ağustos ayına geldiğimizde, ‘Hayır, bu soruşturmanın bilirkişisi S.Bey olacaktır’ dedi. Beklendiği ve istendiği gibi, bilirkişi S.Bey, İETT aleyhine bir rapor hazırladı. Asılsız tespitlerle dolu bir rapor. Savcı, başka bilirkişi kabul etmeyince, İETT emekli Sayıştay denetçilerinden oluşan bir gruptan bilimsel uzman görüşü talep etti. Sayıştay denetçileri, bilirkişi S.Bey’in raporunun hukuken doğru olmadığını ispatlayan bir rapor gönderdi. Bitmedi. Sırada Varan 3 var.

“İSFALT İLE İLGİLİ YÜRÜTÜLEN BİR SORUŞTURMADA DA
BİLİRKİŞİ OLARAK YİNE S.BEY TERCİH EDİLDİ”

Her raporunda bizi ve kurumlarımızı suçlayan, bu art niyetliliği ispatlanmış bilirkişiye bir görev daha verildi. Resmen özel olarak sürekli bize atanıyordu. Geçtiğimiz Eylül ayında, asfalt firmamız İSFALT ile ilgili yürütülen bir soruşturmada da bilirkişi olarak yine S.Bey tercih edildi. Savunma avukatlarımız, mahkemeye dilekçe vererek, bilirkişinin yeterliliği olmadığını belirtti. Pek tabii yine de S.Bey’e görevi verdiler. Tahmin ettiğiniz gibi, kısa sürede raporunu hazırlayan bilirkişi S.Bey, şirketimiz ve çalışanları aleyhine rapor düzenledi. Tıpkı İETT’de olduğu gibi, İSFALT’ta da arkadaşlarımız, emekli Sayıştay denetçilerinden bilimsel uzman görüşü talep etti. Pek tabii bilimsel rapor S.Bey’in raporunu hukuksuz buluyordu. Şimdi burada önemli unsur şu: Bildiğiniz gibi, belediye operasyonlarını yapan savcılar, 3 şirketimizin 16 ihale dosyasını polis marifetiyle almıştı. Beşiktaş ve Esenyurt operasyonlarının ardından, konunun İBB’ye getirilmek istendiğini belirtmiştim. İşte bilirkişi S. Bey’e verilen bu 2 dosya da aynı soruşturmada yer alıyor. Ne güzel operasyon değil mi? Al gülüm, ver gülüm.

“BİZİM SORUŞTURMALAR, NE TESADÜF HEP S.BEY’E DENK GELİYOR”

Bitmedi; Varan 4 geliyor şimdi. Bu Varan 4 çok enteresan. S.Bey, bu kez İBB lehine karar veriyor. Ama nasıl? Yahu anlatmadan şunu söyleyeyim. Bu iktidar, ağzını yaya yaya, ‘Yargı bağımsızdır. Yargıyı rahat bırakın. Hele yargının kararını bir görelim’ diyor ya; gerçekten edeplerini ve utanma duygularını kaybetmişler. Hikâye gibi anlatıyorum, sizler de dinliyorsunuz da bunların hepsi bir başka skandal. Bizim soruşturmalar, ne tesadüf hep S. Bey’e denk geliyor yahu. Arkadaşlara sordum, ‘İstanbul’da kaç bilirkişi var’ diye. 8 bin 806 bilirkişi varmış. Temel alanı S.Bey gibi muhasebe olan ise, 1.891 bilirkişi var İstanbul’da. Yahu bu binlerce bilirkişi arasında bize hep S.Bey’in düşmesi tesadüf olabilir mi? Dönelim Varan 4’e. Dedim ya; S.Bey, bu kez kurum lehine rapor verdi ama nasıl? Göreve geldiğimizde, geçmişte yapılan usulsüz iş ve işlemlerin tespiti için inceleme başlatılması talimatı verdim. 2019’un sonbaharında. Teftiş kurulumuz, çok sayıda dosya buldu, çok sayıda suç duyurusunda bulunduk. Belgeli, ispatlı konular. Ama ne yazık ki hep yargıdan döndü. Onlardan biri de 2018 yılında İSBAK şirketimizde yapılan bir ihale ile ilgiliydi. Usulsüzlük tespit ettik. Mahkemeye verdik. Mahkeme, 2023 yılında bu soruşturmada, yine ünlü bilirkişi S. Bey’i tercih etti. Sonuç ne oldu? S.Bey, ‘usulsüzlük var’ dediğimiz dosya için, ‘kusur yok’ raporu verdi.

“8 BİNDEN FAZLA BİLİRKİŞİSİ OLAN İSTANBUL’DA,
NEDEN HEP S.BEY TERCİH EDİLİYOR?”

2019 öncesi döneme karşı son derece nazik olan S.Bey, maşallah 2019’dan sonra cengaver oluveriyor. Hani siyaset yargıya müdahale etmiyordu? Nedir bu S.Bey sevdası. Hayatımıza S.Bey isimli kişi, bu kadar nüfuz ettirilince, araştırmaya başladık, ‘Kimdir bu’ diye. Bir baktık ki bu arkadaşa, nedense hep CHP’li belediyelerin dosyaları düşüyor. Hayri İnönü zamanında Şişli, Şükrü Genç döneminde Sarıyer, Ali Kılıç döneminde Maltepe, Küçükçekmece… Liste uzayıp gidiyor. Peki 8 binden fazla bilirkişisi olan İstanbul’da, neden hep S.Bey tercih ediliyor? Bu S.Bey bilirkişisi kim, anlatalım… Kendisi emekli bir vatandaş. Nereden emekli? Bayındırlık ve İskan Bakanlığı’ndan. Bakanlıktaki görevi ne? Ayniyat saymanı. Sonra bilirkişiliğe başlamış. Kooperatif davalarına bakıyor. Daha sonra Çorlu, Tekirdağ, Çerkezköy’deki davalarda bilirkişilik yapıyor. Çerkezköy kısmı arkadaşların dikkatini çekmiş. İsmini vermeyelim, soruşturma başlıyor sonra. 2014-2016 yılları arasında ünlü bir yargı mensubumuz, Çerkezköy’de hakim. Acaba hiç karşılaştılar mı, tanışırlar mı? Yoksa sadece tesadüf mü? Bir soru daha sorayım. İstanbul’un bu çok ünlü bilirkişisi S. Bey’in, Çorlu Ağır Ceza Mahkemesi’nde ‘sahte bilirkişi raporu yazmak’ iddiasıyla yargılandığı bir dava oldu mu? S.Bey sevdalısı savcılar herhalde biliyordur bunu.

“BU MAHARETLİ BİLİRKİŞİ S. BEY, SON OLARAK
NEREDE KARŞIMIZA ÇIKTI BİLİYOR MUSUNUZ?’”

Değerli basın mensupları, bizi izleyen kıymetli vatandaşlarımız; dinlediniz, gördünüz. Gerçekten ortada bir garabet var. Ama şimdi ortaya koyacaklarımız artık bir başka boyutta. Sırada Varan 5 var. Dananın kuyruğu çoktan koptu da buradaki kopuş başka bir boyutta. Bu maharetli bilirkişi S.Bey, son olarak nerede karşımıza çıktı biliyor musunuz? Geçtiğimiz haftalarda yapılan Beşiktaş ve Esenyurt operasyonlarında. Eğer bir konu İBB’yi ve Ekrem İmamoğlu’nu ilgilendiriyorsa, savcıların konuyu bize bağlama arzusu varsa, bilin ki maharetli bilirkişi S.Bey de o dosyaya eklemleniyor. Adeta ‘ALO S. BEY!’ Hemen imdada yetişiyor. ‘Şak’ diyorlar, ‘tak’ diye rapor çıkıyor. Beşiktaş ve Esenyurt operasyonları ile İBB şirketlerinin bağı şöyle: Savcılığın, son Beşiktaş ve Esenyurt operasyonları, 236-201 no’lu dosya üzerinden yürüyor. Bildiğiniz gibi bu gizli bir dosya. Bu dosya, aynı zamanda İETT, İSFALT VE İGDAŞ’ı da ilgilendiriyor. Çünkü bu dosya, aslında bu 3 kurumumuzdan savcılıkça alınan 16 ihale dosyasıyla ilgili. Düşünün, savcı, yeni bir soruşturma numarası bile almadı. Bizim dosyadan hareket etti. İlinti kuruyor.

“EN AZINDAN S. BEY BU KEZ TEK DEĞİL, DAHA ÖNCE OLDUĞU GİBİ İSTEDİĞİ
ŞEKİLDE AT KOŞTURAMAZ DİYE DÜŞÜNÜYOR İNSAN. PEKİ ÖYLE OLUYOR MU?”

Öğrendik ki, bu dosya için de bir bilirkişi ekibi kurulmuş. Bu kez iyi bir yanı var; heyet 3 kişilik. 3 kişiden biri tanıdık: Tabii ki S.Bey. Diğer 2 bilirkişinin adını, etik olması adına vermiyoruz. En azından S.Bey bu kez tek değil, daha önce olduğu gibi istediği şekilde at koşturamaz diye düşünüyor insan. Peki öyle oluyor mu? Görelim. Şu an ekranda, S.Bey bilirkişisinin adını da gördüğünüz bilirkişi raporunun bir sayfası var. 3 Ocak 2025 tarihli. Bu raporda, tutuklu Esenyurt Belediye Başkanımız Prof. Dr. Ahmet Özer ile ilgili bir bölüm var. Orada aynen şöyle diyor: ‘Ahmet Özer’in belediyeyi sevk ve idare etmek görevini ihlal ve ihmal ettiği ve kötüye kullandığı hükmü kapsamında değerlendirildiği…’ Yani baktığınızda, 3 Ocak tarihli 3 kişilik bilirkişi heyetinin raporunda belediye başkanımız suçlanıyor. Böyle düşünmekte haklısınız. Çünkü kurallar belli. Kural diyor ki; ‘Çoklu bilirkişi belirlendiği hallerde, her bilirkişi ayrı ayrı rapor veremez. Ayrı ayrı rapor verebilmek için, muhalefette kalan bilirkişi, önce karşı oy yazısı yazmalı, sonra bilirkişi raporu vermelidir.’ Bunu ben demiyorum. ‘Adalet Bakanlığı Bilirkişilerin Uyacağı Rehber İlkeler ve Bilirkişi Raporlarında Bulunması Gereken Standartlar’ bölümünde Adalet Bakanlığı diyor.

“SAYIN BAKAN, İYİ DİNLEYİN BURAYI; YANIT BEKLEYECEĞİM SİZDEN”

Sayın Bakan, iyi dinleyin burayı. Yanıt bekleyeceğim sizden. Bakalım sizin bahsettiğiniz o yargı ne kadar bağımsız? Ne diyor? İşte burada yazılı: ‘Bilirkişilerin, kurul halinde görevlendirmeleri halinde, bir araya gelerek toplantılar yapmak suretiyle müzakerede bulunmaları ve bilirkişi raporunu birlikte hazırlamalarının kurul halinde görevlendirmenin bir gereği olduğu göz ardı edilmemelidir. Kurul halinde bilirkişi görevlendirmelerinde, muhalefette kalan bilirkişi, aralarında yaptıkları müzakere sonrasında bilirkişi raporuna karşı oyunu belirten imzayı attıktan sonra ayrı bir rapor verebilir.’ Aynı şekilde Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 67/2. maddesine göre de ‘Birden çok atanmış bilirkişiler, değişik görüşleri yansıtmışlarsa veya bunların ortak sonuçlar üzerinde ayrık görüşleri varsa, bu durumu gerekçeleri ile rapora yazarlar.’ Şimdi size 3 Ocak tarihli bilirkişi raporunun alametifarikasını söyleyeyim mi? Asıl büyük skandala gelelim. Bu raporda, diğer 2 bilirkişinin imzası yok. Sadece S.Bey bilirkişisinin imzası var. Raporu hazırlayan da o. Yani yazılı tüm yasalara ve teamüllere aykırı bir durum var. Kuralları okudum sizlere. 3’ünün de imzası olması lazım. Bilirkişi S.Bey, bu raporu diğer 2 bilirkişiye götürüyor ama onlar imzalamıyor. ‘Burada belediye başkanı suçlanamaz’ diyorlar. Peki, heyet olarak bilirkişi atayan savcılık ne yapıyor? Her şeyi bildiği halde, bu geçerliliği olmayan raporu baz alıyor. 13 Ocak günü de Beşiktaş ve Esenyurt operasyonu yapılıyor. Altını çizelim; salt bilirkişi raporu ile operasyon yapılmasa da tek kelime ile hiçbir hükmü olmayan rapor, Ahmet Özer’i şüpheli yapıyor.

“S. BEY BİLİRKİŞİSİNİN RAPORUNDA BELEDİYE
BAŞKANIMIZ AHMET ÖZER ŞÜPHELİ, DİĞER 2 BİLİRKİŞİNİN
HAZIRLADIĞI RAPORDA AHMET ÖZER ŞÜPHELİ DEĞİL, LİSTEDE ADI YOK”

Operasyon haberlerini gören diğer 2 bilirkişi, hemen adliyeye giderek, kendi hazırladıkları ve imzaları bulunan bilirkişi raporunu savcıya sunuyor. Bu rapor, 2 imzalı.  İşte o raporun ilk sayfası burada. Gördüğünüz gibi şüpheliler arasında Ahmet Özer yok. O yüzden kapattık isimleri. Savcının yanıtı ilginç: ‘Burada sorun yok. Herkes ayrı ayrı rapor vermiş sayılır.’ İşte 2 farklı bilirkişi raporunun ilk sayfaları. Koyu renkli olan S.Bey bilirkişisinin raporunda belediye başkanımız Ahmet Özer şüpheli, diğer 2 bilirkişinin hazırladığı raporda Ahmet Özer şüpheli değil, listede adı yok. Savcılık ne yaptı? Teamüle ve CMK’ya aykırı şekilde, malum bilirkişinin raporuyla, belediye başkanını itham etti ve bir kez daha tutuklama kararı verildi. ‘Sorun yok, herkes ayrı rapor vermiş sayılır’ diyen savcı, gördüğünüz gibi gerçeklerle hareket etmiyor. Kurallar, yasalar ‘Herkes ayrı ayrı rapor verebilir’ demiyor. ‘Çoklu bilirkişi kararı ya ortak çıkar, ayrılık varsa, aynı rapora gerekçeleriyle yazarlar’ diyor. ‘Bilirkişi heyetse, tek imzayla gelen raporu kabul edemezsin’ diyor.

AHMET ÖZER SORUSU: “İHALEDE SORUMLULUĞU OLMADIĞI
2 BİLİRKİŞİ İMZASIYLA BELİRTİLEN BELEDİYE BAŞKANIMIZI, YASAL
HİÇBİR HÜKMÜ OLMAYAN BİR RAPORLA NASIL TUTUKLARSINIZ?”

Demek ki savcılara, 100 gün önce cezaevine attıkları Belediye Başkanımızı suçlamak için bir gerekçe lazımdı ve adına ‘sahte’ diyebileceğimiz bir bilirkişi raporu ile bu sağlandı. 65 yaşındaki profesörü, bir gecede ‘terörist’ ilan edip, cezaevine attılar yahu. Ellerine yüzlerine bulaştırdıkları için, tutuklama ve iddiaların dayanağı olmadığı için, adeta dünyanın bütün günahlarını, ayak oyunlarıyla Ahmet Hoca’ya yıkma telaşıdır bu. Şimdi Ahmet Özer’e tutuklama kararı talep eden savcı ve bu kararı veren hakime soruyorum: İhalede sorumluluğu olmadığı 2 bilirkişi imzasıyla belirtilen Belediye Başkanımızı, yasal hiçbir hükmü olmayan bir raporla nasıl tutuklarsınız?

ADALET BAKANI’NA “GÖREV” DAVETİ: “SAKIN BANA
BAĞIMSIZ YARGI CÜMLESİYLE BİR TWEET ATMAYIN”

Evet Sayın Adalet Bakanı. Duydun ya da duyacaksın bunları. Bunların hepsini kelime kelime inceletmeni, duymanı ve ona göre Adalet Bakanı olarak hareket etmeni istiyorum. Bir vatandaş olarak istiyorum. Bu ülkede, 86 milyonun her bireyi, adalet isteme hakkına sahiptir. Bunlara edecek 2 kelamın vardır elbet. Bu yargı mensuplarının işlemlerini inceleme sorumluluğu, yargı mensuplarının incelenmesini, işlem yapılmasının sorumluluğu, umarım sizin boyunuzu aşan bir sorumluluk değildir. Gerçekten bunu görmemiz için. Daha önce defalarca duyurduğumuz birçok hukuksuzluğa rağmen, tek bir hamleniz olmadı. Şimdi hızla HSK’yı bu konuda harekete geçirmelisiniz. Hızla Hakimler Savcılar Kurulu’nu harekete geçirmelisiniz. Bu yargı mensuplarının iş ve işlemlerini takip etmek, doğruluğunu soruşturmak sizin bakanı olduğunuz HSK’nın görevi. Sakın bana bağımsız yargı cümlesiyle bir tweet atmayın. Sizi görevinizi yapmaya ve acilen yapmaya davet ediyorum.

“SÖZÜNÜZ İSTANBUL’DA GEÇMEZ”

Ama buradan bir iddiada bulunacağım. Yapamayacaksınız. Gücünüz yetmez. Tersi mi diyorsunuz? Şaşırtın beni. Ama gücünüz yetmez. Sözünüz İstanbul’da geçmez. Çünkü milletin bağlı olduğu hukuk kuralları değil, hukukun yürütülmesiyle ilgili tepeden tırnağa tanımlanmış, ülkemizin en üst yargısından en ücra köşesinde görev yapan mensuplarına varıncaya kadar sistemli yürümesi gereken bir süreç değil, başka bir bağlılık ve bağımlılık var. Adliyede, koridorlarda duyulan bir ses, herkesin kulaklarında çınlıyor: ‘Bakan bize karışamaz.’ ‘Bakan bize karışamaz’ diyenlerin olduğu bir yerde bugüne kadar siz, sadece tweet attınız. Sadece tweet atmanıza… Onun da metni belli. HSK’yı İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı ile ilgili harekete geçirmek için mangal gibi, adalet yüklü bir yürek lazım. Sonra da hukukun üstünlüğünü, bu millet adına namus sayıp, dert edinmek lazım. Ne güzel söz değil mi? Sırtını ona yasla, dünyanın en mutlu insanı ol. Kurban olayım. Sözün güzelliğine bakar mısınız? ‘Devletin dini adalet.’ Devletin dini adalet değil mi? Keşke bütün bu sözlerimi yanıltsanız da ben de sizden özür dilesem. Keşke harekete geçseniz, keşke.

CUMHURBAŞKANI ERDOĞAN’A “SİZİN
TURP ZANNETTİKLERİNİZ, BU MİLLETİN
GÖNLÜNDE ZERRE YER ETMEZ”

Evet Sayın Cumhurbaşkanı. Sizde böyle maharetli bilirkişi S.beyler oldukça, siz de binlerce bilirkişi arasından, nokta atış S.Bey bilirkişisini bulan yargı mensupları oldukça, bir davanın öncesinde ya da yürüyen sürecin öncesinde, heybenizde büyük turplar taşıdığınızı düşünebilirsiniz. Ne var ki, sizin turp zannettikleriniz, bu milletin gönlünde zerre yer etmez. Bağımsız yargıyı ve adalet sistemimizi ters düz etmek, kumpaslarla siyasi istikballer için kullanmak, sizden öncekilerin, hatta sizin döneminizde bile bunu yapanların nasıl ayağına dolaştıysa, yarın da emin olunuz ki, sizin ayağınıza dolaşacak. Milletin verdiği yetkiyi, yargı kumpaslarıyla iç edemezsiniz. Haramdır. Haramdır. Böyle yaparsanız, millet size ‘Hakkım haram olsun’ der. Kul hakkı yemeyin. Günahtır. Kul hakkı yiyen, bunun bedelini bu dünyada da öbür dünyada da ödeyemez. Sayın Cumhurbaşkanı; turpun büyüğü senin heybenden çıktı. Aslında işin çok kolay. Bu kadar heybe sırtında taşımana gerek yok. Bu kadar yük taşıyacağına, kendini sadece milletin sandıktaki vicdanına emanet ettiğin an rahatlayacaksın. Yastığa başınızı koyduğunuzda huzurla uyumak kadar güzeli yoktur. Ben geceleri, Allah’ıma bin şükür, huzurla uyuyorum. Rüyamda beni korkutacak bir kişi bile yok. Bunu huzurla uyuyamayan düşünsün. Allah size de nasip etsin. Bunu buradan özellikle temenni ediyor ve duayla diliyorum.

İmamoğlu “turp” konusunda isim verdi: “Korkmuyorum, milletime güveniyorum”
Yorum Yap