“Nahit Hanım… Nahit Hanım… Nahit Hanım” diye seslendi postacı…. 1950… Edirne’de bir okulda teneffüs sırasında… Nahit Hanım aldı mektubu, önce burnuna götürdü, içine çekti kokusunu… Sevdiğinin kokusunu içine çeker gibi… Sonra bastırdı göğsüne… Bir çocuğu hasretle kucaklar gibi… Gülümsedi buruk… O çok sevdiği kişiden aldığı mektubu koydu cebine… Bir mücevheri saklar gibi sakladı. Özenle… Kıyamadı o an açmaya… Dipsiz bir sakinlik bekledi açmak için, keyifle okuyacağı o ânın heyecanını hapsetti içine… Gülümsedi. Yüzünde buruk, sevgi dolu, biraz da özleme karışan o mutlulukla… “Sonunda” diye mırıldandır. Ve zil çaldı… Okulun zili… Çocuklar sınıflara koşuştu. Nahit Hanım koridorda mektubu okuyacağı ânı sabırsızlıkla bekleyerek girdi sınıfa…

*Nahit Hanım
Nahit Hanım… Bugün birçok kişinin adını unuttuğu bir şahsiyet. Soy ismi Gelenbevi… Saygın bir ailenin mensubu… Millî Eğitim Bakanlığı müfettişlerinden Halil Vedat Bey’le evlendikten sonra “Fıratlı”, Şair Arif Bey’le evlendikten sonra “Damar” soy ismini alır Nahit Hanım… Aslında bir edebiyat öğretmeni, Ankara Kız Lisesi’nde uzun yıllar öğretmenlik yapar. 1950’de ise Ankara’dan Edirne’ye sürgün edilir. Nedeni hâlâ belirsiz…
Onu öğretmenlik mesleğinden ziyade ön plana çıkaran ise evindeki edebiyat toplantılarıdır. Evi 1930’lardan başlayarak 1990’lara kadar her daim açıktır edebiyatçılara… Samet Ağaoğlu “rönesans gibi bir kadın” benzetmesini yaparken Cemal Süreya “1923 gibi, Cumhuriyet gibi bir kadın” ifadesini kullanır. Cumhuriyetin ilk yıllarının aydınlık Türkiye’sinin tanıklarından olan ve büyük hayranı olduğu Atatürk ile üç defa dans etme imkanını bulmuş nadide bir şahsiyettir o… Edebiyatçılardan kimler âşık olmamıştır ki Nahit Hanım’a; Necip Fazıl, Sabahattin Ali, Orhan Veli ve daha niceleri… Cemal Süreya bu nadide hanımın evinden bahsederken şöyle anlatır:
“Bir sanat albümü Nahit Hanım’ın evi… 1930 dedin mi Hasan Âli Yücel, Sabahattin Ali, Peyami Safa çıkar. 1940 dersin Orhan Veli, Oktay Rifat, Melih Cevdet, Sabahattin Eyüboğlu… 1950 dedin mi Edip Cansever, Metin Eloğlu, Alp Kuran, 1960 Gürdal Duyar…”

*Nahit Hanım
Ankara’da Atatürk Bulvarı üzerindeki Vardar Apartmanı’ndaki evinde yıllarca edebiyatçıları ağırlar. Sadece edebiyatçılar da değil ressamlar, müzisyenler kısaca kentin entelektüelleri o evde nefes alıp verir. Mesela Adnan Saygun’un Yunus Emre Oratoryosu fikri ilk kez o evde dile gelir. Orhan Veli, şiirlerini orada ilk kez okur. Edebiyat akımlarının kıvılcımları bu evde atılır. Yıllar içinde yazarların isimleri değişse de değişmeyen tek bir konu vardır; o da edebiyat… İşte bu nedenle edebiyatın kalbidir Nahit Hanım’ın evi…
Süreya “Bir törendir Nahit Hanım’a gitmek. Sorunlu olan çiftler gelip o sofradaki havaya girerler. Ayrılacakların da birleşmek üzere olanların da son yerleri orasıdır. Bir ressam bir mimara takılır, bir bayanın tamburu bir koltuğun üstünde unutulmuş gibi durur, bir genç şair içkiyi kaçırmıştır. (…) Orhan Veli yanında mahzun durur. Cahit Sıtkı alt katta oturuyor. Ataç sonsuz çocuksu ve sonuna kadar duygulu. Nihal Atsız sessiz. Muvaffak Şeref neşeyle haykırıyor. Dıranas’la ortak hüzün. Cahit Külebi’nin Antalya’dan Ankara’ya atanması gerek…” İşte böyle tanımlar Cemal Süreya Nahit Hanım’ın evini…

*Orhan Veli
“Orhan Veli ile Sevgili”
Nahit Hanım dönemin Millî Eğitim Bakanlığı müfettişlerinden Halil Vedat Fıratlı ile evlenmiş olsa da kaptırır gönlünü ünlü şair Orhan Veli’ye… Güzin Dino “Orhan’ın Nahit Hanım’la ilişkisini herkes bilirdi, ama terbiyeli insanlar, kimse söylemezdi, dedikodusu yapılmazdı, en azından yüksek sesle dillendirilmezdi” diye anlatır.
Orhan Veli parasızlık çektiği, işsiz kaldığı zamanlar en büyük destekçisi olur Nahit Hanım… Yaşadığı apartmanın bahçesindeki kömürlüğü bir eve çevirir ve yaşaması için destek olur. Kimi zaman harçlık verir sevdiği adama… Orhan Veli ise bir şiirinde ‘gizli özne’ olarak bahseder Nahit Hanım’dan: “Bir de sevgilim vardır pek muteber / İsmini söyleyemem / Edebiyat tarihçisi bulsun”
Orhan Veli’nin ismini söylemek istemediği ve edebiyat tarihçisinin bulmasını istediği kişidir Nahit Hanım…
Ve bir gün dayanamaz Orhan Veli… Artık bu aşkın herkes tarafından bilinmesi gerektiğini söyler. Ve yazar bir gün İstanbul’dan Ankara’daki Nahit Hanım’a… “Hasretim canına tak etmeden bana mektup yazma demiştin. Hasretim daha senden ayrıldığım gün başladı. Artarak devam ediyor. Her yerde seni arıyorum. İstanbul’un neresine gitsem sana ait bir hatırayı düşünüyorum”
Orhan Veli parasızlık çektiği bu zamanlarda İstanbul’daki ailesinin yanına gider, Ankara’da bir süre kopar, Nahit Hanım’dan uzak kalır. Ama İstanbul’da geçirdikleri o güzel zamanları anımsar hep… Ve onu arar… Mektuplaşırlar… Kimi zaman “yazmıyorsun” diye sitem eder Nahit Hanım. Orhan Veli parası olmadığını söyler. Yokluk, mesafeler, kıskançlıklar gibi aralarına…

*Orhan Veli ve Melih Cevdet. Orhan Veli, Nahit Hanım ile sık sık gittiği Kutlu Pastanesi’nin önünde poz vermekte…
“Son Mektup”
Nahit Hanım rivayet odur ki dönemin bakanlarından Tevfik İleri ile bir baloda dans etmediği gerekçesiyle Ankara’dan Edirne’ye sürgün edilir. Buna çok içerler Nahit Hanım… Hiç bilmediği bir kentte tutunmaya çalışır. Aynı günlerde Orhan Veli de Ankara’ya gider. Nahit Hanım’ın terk etmek zorunda bırakıldığı o kente… Orhan Veli’nin zorlu, işsiz ve zor geçen günlerinin ardından Devlet Tiyatroları’ndan bir tercüme işi alır. Moliere’in Saygılı Yosma piyesini tercüme edecektir. Piyesi alır, 11 Kasım 1950 günü Ankara’dan ayrılır ve İstanbul’a gider. 14 Kasım günü ise beklenmedik bir şekilde geçirdiği beyin kanaması sonucu vefat eder. Nahit Hanım ise Edirne’de 12 Kasım’da bir mektup yazar… Göndermeye gitmez eli…
“Orhan, cevapsız mektup yazmak çok garip oluyor. Geçen akşam seni rüyamda gördüm. Ankara’ya gitmişsin. Sana Dora iş bulmuş. Seni acaba Ankara’da mı diye düşündüm. Mektuptan herhalde benim çok sıkıntılı olduğumu anlamışsındır. Elimden geldiği kadar muhite uymaya ve neşeli görünmeye çalışıyorum. (…) Bana çok ender mektup yazdığına göre uzun yaz. Ben sana cevap istediğim zaman bildiririm. Yeni şiirlerin varsa gönder. Şiire de hasret kaldım. Meğerse ihtiyaçmış. Mektubun taahhütlü olsun. (…) Senden muhakkak mektup bekliyorum. Uzun olsun, baştan savma olmasın. Yeni şiirleri istiyorum. Gözlerini öperim. Nahit”
Nahit Hanım’ın son mektubudur bu. Göndermeye fırsat bulamamıştır.

*Nahit Hanım’ın Orhan Veli’ye gönderemediği mektup. Kaynak: Yalnız Seni Arıyorum, YKY, 2014, s.164.
“Nahit Hanım… Nahit Hanım… Nahit Hanım” diye seslendi postacı…. 1950… Edirne… Nahit Hanım açar mektubu… Sevdiğinden değildir bu kez… Sabahattin Eyüboğlu’ndandır. Orhan Veli’nin ölümüne dair izahat vermektedir Eyüboğlu… “Orhan dün sabah Avukat Muzaffer Hanım’ın evine gitmiş, piyesine ait bir iş için. Başı ağrımaya başlamış. Biraz sarhoşmuş. Fakat Dora’yla telefonda konuşurken rahatmış. Sonra başını tutup oturmuş. Gittikçe fenalaşmış. Üç doktor gelmiş ‘alkolden zehirlenme’ demiş. O sırada koma başlamış. Cankurtaranla Cerrahpaşa’ya götürmüşler.”
Ve malum son… Nahit Hanım bu satırları ağlayarak okur. Öyle ki acısından sevdiği adamın cenazesine dahi gidemez. Onu son kez, o şekilde görmek istemez.
Ve sonra… Belki Orhan Veli’nin belki Nahit Hanım’ın nice mektupları kalmıştır gönderilemeyen… Onlar da zamanın içinde bu sevda gibi yok unutulmuştur. Nahit Hanım da 17 Mayıs 2002’de aramızdan ayrılır ve mektuplarına hasret kaldığı sevdiğine kavuşur.