Dünya Bankası, Türkiye’nin 2035 yılına kadar kurmayı hedeflediği deniz üstü rüzgar santrallerinin hayata geçirilmesi için tavsiye ettiği uygulamaları bir raporla tanıttı.
Elektrik üretiminde rüzgar ve güneş gibi yenilenebilir kaynakların payını son yıllarda hızla artıran Türkiye, önümüzdeki 10 yıllık dönemde tüketimin hız kesmeden artmaya devam edeceği varsayımıyla elektrik üretim kaynaklarını çeşitlendirmek istiyor.
Bu kapsamda yapılacak elektrik üretim yatırımlarının iki ana bacağını rüzgar ve güneş santralleri ile nükleer santraller oluştururken; yenilenebilir kaynaklar alanında Türkiye’ye şu ana kadar yabancı olan deniz üstü rüzgar santrallerinin kurulması da bulunuyor.
Şu anda yaklaşık 12 gigawatt (GW) büyüklükte karasal rüzgar kurulu gücü bulunan Türkiye, 2035 yılına kadar 5 GW büyüklükte deniz üstü rüzgar santrali kurmayı hedefliyor. Deniz santrallerinin kurulumu, sektör yetkililerine göre karasal santrallere kıyasla en az iki kat maliyet yaratırken, daha zorlu bir coğrafyada faaliyet gösterdikleri için işletme maliyetlerinin de daha yüksek olduğu belirtiliyor.
Dünya Bankası tarafından düzenlenen konferansta paylaşılan Türkiye İçin Deniz Rüzgar Haritası raporunda ülkenin enerji potansiyeli ile kabiliyet ve eksiklerin değerlendirmesi ve politika önerileri yer aldı.
Raporda Türkiye’nin toplam deniz üstü rüzgar potansiyelinin 75 GW’ın üzerinde olduğu belirtilirken, bunun büyük bölümünün rüzgar şiddetinin daha yüksek olduğu Ege Denizi’nde bulunduğuna dikkat çekildi.
Raporda doğal hayat, çevre ve insan yaşamına etkiler ile hizmet ömrü unsurları göz önüne alındığında santrallerin kurulabileceği en uygun alanlar olarak öncelikle Çanakkale ve Ayvalık açıklarının öne çıktığı, bunu daha düşük potansiyel ile Marmara Denizi ve Trakya’nın Karadeniz kıyısının izlediği ifade edildi.
Potansiyelin %16’sı daha az maliyetli olan 50 metreye kadar derinlikteki kesimlerden oluşurken, %84’ü 50 metreden daha derin kesimlerde bulunuyor. 50 metreye kadarki derinliklerde sabit temelli santraller kurulabilirken, bundan derinde daha maliyetli yüzen temelli santrallerin kurulması gerekiyor.
Raporda hükümetin 2035 yılına kadar 5 GW büyüklükte santral kurma hedefinin yatırımcılar ve tedarik zinciri için pozitif bir sinyal olduğu, ancak ölçek ekonomisinin yakalanabilmesi için hem orta vadeli hem de 2035’ten sonraki dönemi de kapsayan uzun vadeli hedeflerin belirlenmesi gerektiği ifade edildi.
Türkiye’nin asıl deniz rüzgar potansiyelinin derin sularda olduğuna dikkat çekilerek ilk yüzer santrallerin 2030’lu yıllarda kurulması tavsiye edildi. Bu sayede 2040’lı yıllarda daha büyük ölçekli santrallerin kurulması için zemin hazırlanacağı ifade edildi.
Finansman alanında ilk projelerin sermaye maliyetini düşürecek finansal araçların kullanılması ve bunun için yatırımcılar, finansal kuruluş ile düzenleyici kurum arasında görüş alışverişinde bulunulması tavsiye edildi. Projenin mali açıdan uygulanabilir olması için diğer ülkelerin deniz rüzgar santrali tecrübeleri ışığında, döviz ve enflasyon risklerinden arındırılmış elektrik alım anlaşmalarının kurgulanması gerektiği belirtildi.
Raporda Türkiye’nin mevcut karasal rüzgar santrali ekipman imalatı altyapısına atıfta bulunularak ihracat kabiliyeti bulunan bu sektörün deniz santrallerine uygun ürünlere nispeten kolay bir geçiş yapabileceği ve Avrupa pazarına ihracatta bulunabileceği belirtildi.
Raporda ayrıca deniz rüzgar santrallerine hizmet verecek limanların alışılagelmiş limanlara kıyasla çok daha geniş yükleme alanlarına ihtiyaç duyduğuna dikkat çekildi ve Kuzey Ege ile Marmara’daki dört limanın da deniz santrallerine hizmet için yeterli ölçekte olmadığı ifade edildi. Raporda istekleri karşılamaya en yakın limanın Bandırma limanı olduğu, ancak bu limanın bile yükleme alanının genişletilmesi gerekeceği ifade edildi.
Türkiye’nin deniz üstü rüzgar santrali çalışmaları Dünya Bankası ve Avrupa Birliği tarafından destekleniyor. Avrupa Birliği deniz üstü rüzgar sahalarının fizibilitesi için gerekli analiz ve ölçümler için geçen yıl Ekim ayında kaynak sağlamıştı.